Troya: Hayal Mi, Düş Mü, Tarih Mi, Mitoloji Mi, Destan Mı, Masal Mı, Gerçek Mi?

Dünyanın en güzel kadını Helena'dır. Bu güzelliği nedeniyle Grek yurdunun bütün prensleri onunla evlenmek isterler. Helena'nın babalığı bunun üzerine tüm adaylardan bir söz alır; içlerinden biriyle evlenecektir Helena, ama herkes yaşadığı sürece kocasıma destek olmaya söz verecektir. Bu sözü aldıktan sonra Helena, Agamemnon'un kardeşi Menelaos ile evlenir. Troyalı prens Paris, İda Dağı'nda üç tanrıça arasından en güzelini seçerken, Helena, Menelaos'un karısıdır. Paris, tanrıça Afrodit'in de yardımıyla güzel Helena'yı Troya'ya kaçırır. Bunun üzerine söz verildiği gibi tüm Grekli prensler bir araya gelir ve Helena'yı Troya'dan geri getirmek için bin gemiyle sefere çıkarlar. Savaş Akhaların düşündüğünden daha da uzun sürer. Troya'nın ordusunun başında Hektor vardır. Akhaların en güçlü savaşcısı ise Akhilleus'tur. On yıl sürer savaş. Sonunda Hektor da ölür Akhilleus da. Savaş ise Odysseus'un Tahta At hilesiyle biter. Akhalar, içlerine en iyi askerlerini koydukları Tahta Atı tanrılara sunulmuş bir hediye gibi kentin kapısına bırakıp giderler. Troyalılar çok düşünürler Tahta Atı kentin içine alıp almamak için ve sonunda alırlar. Gece atın karnından çıkan Akhalı askerler, Tenedos'un arkasında (Bozcaada) bekleyen gemilere ateşle işaret vererek, Troya'nın kapılarını açarlar; böylece de Troya yakılır yıkılır. Kent yıkıldıktan sonra, Helena, kocasına geri döner, Troya kralı Priamos ve diğerleri öldürülür, kadınlar da köle olarak götürülür.

s10501
Ida Dağı (Kaz Dağları) Troya mitolojisinde, Troyalı Paris'in büyüdüğü yer olması açısından büyük önem taşımaktadır.

Homeros'un günümüzden 2700 yıl önce yazıya geçirdiği İlyada ve Odysseia Destanlarında anlatılmaktadır bütün olanlar. Ancak anlatılanların ne kadarı gerçek, ne kadarı düş, ne kadarı tarih, ne kadarı masal? Bunun cevabını vermek hiç de o kadar kolay değil. "Tarih" nedir diye sorduğumuzda ise verilecek klasik cevap şudur: Geçmişte yaşamış insanların yaşadıklarını (savaşlarını, kültür ve uygarlıklarını vd.) zaman ve yer göstererek, belgelerle inceleyen bilim dalıdır. Etimolojik olarak Arapçadan gelen tarih kelimesi, olayları sırasına göre yazıya dökme işi, yani kronik anlamını taşımaktadır; ancak halk dilinde "yeniden tarih yazmak"; "tarihe geçmek", "tarih olmak" gibi başka anlamlara gelen deyimler de vardır. Yani tarihte anlatılanların, hikaye mi, masal mı, gerçek mi olduğu her zaman kesin değildir. "Bana hikaye ya da masal anlatma" diye bir terim vardır halk dilinde. Yani halk dilinde masal ve hikaye, tarihe kaynaklık eden gerçeğin karşıtı gibi algılanır. Oysa her destanda bir parça gerçeğin saklı olduğunu bilir herkes...

Antik dönemde Grek yurdunun tarihini MÖ 776'da başlatmak bir gelenek halini almıştır. Çünkü bu tarihte ilk Olimpiyat Oyunları yapılmıştır; bu da tarihçiler için en erken kronolojik dayanak noktası olarak kabul görmüştür. Tarih yazımı sağlam kronolojik bir yapıya ihtiyaç duyar, çünkü yaşanılanlar konusundaki bilgi, tek başına tarih yazımı için pek işe yaramaz. Önemli olan, o olayların ne zaman, hangi sırayla, kimler tarafından, nerede gerçekleştiğidir. Yani tarihten beklediğimiz sadece olasılıklar değil, gerçeklerdir. Ancak böylesine kesin bir tarih yazımı, yazılı kaynakların olmadığı dönemler için çok zordur. Peki o zaman ne yapacağız? Kesin olan şudur ki, sözel gelenek ve anılardan gerçek bir tarih yazımı olmaz, bu kesin. Çünkü yazılı kaynaklar bir oranda doğru belgeler olarak kabul edilebilir ve kimi zaman da diğer belgeler tarafından kontrol edilebilirler; ancak sözel kaynaklar için bu durum geçerli değildir. Yazılı kaynakların kimin tarafından, ne zaman, hangi bilgilerle, hangi amaçlar için yazılmış olduğu diğer kaynaklarla kontrol edilebilir ve bundan sonuçlar çıkartılabilir. Ancak buna karşın sözel gelenek ise akıcıdır, sürekli değişir; çünkü anlatıcının önemli bulduğu yerler öne çıkartılır ya da bazı yan öğeler unutulur, bazı yabancı öğeler önceki geleneğe eklenir ve böylece bu süreç uzar gider. Aslında Grek yurdunun, Ege bölgesinin tarihi, yazılı geleneğin başlamış olduğu MÖ 776'dan çok daha eskilere gider. Hiç kuşkusuz burada MÖ 6000'deki Neolitik Dönem ya da MÖ 3000'lerdeki İlk Tunç Çağı kültürleri üzerine ayrı bir bölüm yazılabilir; ama yazılanların hepsi tarih değil, prehistorya yani tarih öncesidir. Son Tunç Çağı'nda Ege'deki Miken kültürü ya da Batı Anadolu'daki Tunç Çağı kültürleri genel hatlarıyla sunulabilir. Liderlere sahip savaşcıl bir toplum, genel hatlarıyla anlatılabilir; ticaret yolları ve uzak bölgedeki ilişkilere değinilebilir ve güç merkezlerini gösteren bazı kral isimleri verilebilir. Böylece MO 1200'lerde birdenbire ani bir felaketle yok olan büyük sarayların, bu yıkım öncesi ne tür bir işleve sahip oldukları ortaya konulabilir. Ama herşeye rağmen bütün bunlar tarih olmaktan uzaktırlar. Çünkü elimizde o dönemdeki olayları anlatan tarihsel yazılı bir belge yoktur. Miken, Pylos ya da Theben güç merkezlerindeki hiçbir hükümdarın adını söylecek durumda değiliz. Sarayların kimler tarafından ve neden yok edildiği konusunda neredeyse hiçbir şey bilmemekteyiz. O zaman şunu yapabilir, bu olaylardan yüzyıllarca sonra ozanlar tarafından anlatılan destanlara, hikayelere inanabilir, onları tarihin bir parçası gibi kabul edebiliriz. Hiç kuşkusuz ozanların anlattığı destanlar, söylenceler, öykülerin içinde hiç değilse bir parça tarih olabilir. Yine de her şeye rağmen hiçbir uzman, epik geleneği kesinlikle bir tarih kaynağı olarak kabul etmez. Bu sözel mirasın adı destan, epos ya da söylencedir, tarih değil.

s10701
Troya Savaşı'na neden olacak karar, bir güzellik yanşması sonrasında Paris tarafından Ida Dağı'nda verilir.

Bölümler